4 Mart 2012 Pazar



Rüzgarın Adı - Kralkatili Güncesi: 1. Gün
Yazar: Patrick Rothfuss
Benim için eleştirmesi zor bir kitap. Neden mi zor? Çünkü bu kitabın seveni çok var (Bir New York Times Bestseller’dan bahsediyoruz.) ve benim fantastik türde edebiyat yapıtlarını çok okuduğum, bu türün hayranları kadar, kitaplığının büyük bir kısmını bu türe ayıran insanlar kadar okuduğum söylenemez. Üstelik bir seriye giriş kitabı (gerçi 700 küsur sayfa ile gir gir bitmedi ama neyse).Belki gerçekten fantastik edebiyat için çok iyi bir kitaptır. Ama..
Sanmıyorum. Fantastik türde bir kitaptan beklediğim hayal dünyama yeni şeyler katmasıdır, yepyeni. Şimdi bu kitap hakkında bunu diyebilir miyiz? İddialı bir laf olacak belki biraz, sevenlerini kızdıracak belki ama avatar serisi ile Harry Potter serisinin çarpımının karekökü bir hikaye değil mi bu? Rüzgara dağa taşa maddeye yön verebilen bir güç, sihir büyü öğretilen bir okul, genç toy bir karakterin zamanla aşırı karizmatik bir kahramana dönüşmesi. Bunlar kulağa yeni geliyor mu?
Kitaba büyük beklentilerle başladım. Nedenlerini sıralayalım:
Yazarın kitap hakkında röportajlarını okudum. Seri yayınlandıkça yazılmaya devam eden bir seri olmamış. Her şey bitmiş, ondan sonra yayınlanmaya başlamış. Kitabın başında yazar babasına kitabı ithaf ederken “ve bir şey yapacaksam acele etmeden daha ilk seferde düzgün yapmamı öğreten babama” diyor. “Güzel” diyorsunuz “harika, mükemmeliyetçi bir yaklaşım, sağlam oturmuş bir kitap bekliyor beni” diyorsunuz. Ama öyle değil be kardeş. Mantık hatası hala var. Baştan savma olduğunu hissettiğiniz yerler var. Kitabı sizin için berbat etmeden söyleyeyim. Mesela karakter bir yere girecek, yanında bir yoldaşı var. “Beni bekle burada, yarım saate(*) dönmezsem yardıma gelirsin” gibi bir şey diyor. Giriyor o yere, diğer ucundan başka bir yere çıkıyor ve geride bıraktığı yoldaşını unutuyoruz. Ee hani bekliyordu, ne olacak? Eğer bunu diğer kitapta “aa bak ben böyle unutmuşum” diye hatırlıyorsa ne ala ama sanmıyorum. Eğer ikinci kitabı okuyan varsa beni uyarsın bu konuda.
Diğer bir beklentiyi kitabın arka kapağındaki yazılar oluşturdu. Yok efendim kitabı kitaplıkta Yüzüklerin Efendisi’nin yanına koymalıymışız da (haşa) kitabı güzel kılan fantastik öğelerin dışındaki yazarın hırs başarısızlık sanat aşk ve yitim konularında kaleme aldığı şeylermiş. Arkadaşım ne aşkı Allah’ını seversen, liseli sevdasından beter saçma bir şey.  Bunun dışındaki diğer maddeleri o kadar da yermem tabi gene iyi yerler var ama 700 küsur sayfa kitabın içinde ne kadar yer?
Beklentimin bu kadar yüksek olmasının son kaynağı da internette diğer okurların kitap hakkındaki yorumları. Yok kah gülmüş, kah ağlamış, hemen ikinci kitap çıksınmış.  Tamam kaptırıyorsunuz zaman zaman meraktan, esprilere gülüyorsunuz, eyvallah. Ama ağlamak… Orada durun. Bu kitaba ağlayanın aklına şaşarım.    
Kitabın iyi yanı yok mu, var tabii ki. Kvothe belli ki karizmatik bir karakter olacak bir an önce büyüsün gelişsin güçlesin de ortalığı dağıtalım, heyecan olsun diye bir beklenti içine giriyoruz kitabı okurken. Bir ara kendimi internette insanların Kvothe tasvirlerini incelerken buldum. Başka serilerin kahramanlarıyla karşılaştırmalar başlamış. Filmi daha güzel olur bu kitabın, dizisi hatta.  
Ben seriye devam etmemeye karar verdim. 1100 sayfa, ikinci kitap. Fantastik edebiyatın ve edebiyatçının dostu iseniz alın bütün seriyi okuyun ama hayat daha okunmadık yüzlerce iyi kitabı düşününce kısa ve ben başka kitaplarla şansımı deneyeceğim.
* Bu sırada yazarken farkettim, dönü bilmem ne gibi farklı zaman, ağırlık birimleri kullanılırken kitapta nedense dakika, saat yerinde maşallah :)

1 yorum:

  1. Ben begendim .Fantastik sevenler için ... Size katılıyorum .Çok beklentiye girmeden okumalarını tavsiye ederim.. Teşekkürler

    YanıtlaSil